31.05.2021 Saat: 06:35. Çalan Şarkı: Come Join The Murder.


  Şarkının nakaratıyla diğer kısımları çok farklı geliyor kulağa. Nakarat kısmı bütün gidişatı bozuyor sanki. Sound of silence şarkısının da ilk birkaç saniyesi hariç dinlenecek yerini bulamıyorum. Wallace Collection - Daydream şarkısının sonundaki "la la la" yerine hiç anlam verememişimdir zaten. Sanatçılar, beğenilme duygusuyla işler yaparlar. Biz de beğendiğimiz ya da bize fayda sağlayan şarkıları dinleriz. Beğendiğimiz için dinlediğimiz şarkılardan bahsetmek istiyorum. Yukarıda yer verdiğim üç şarkıyı da beğenirim ve ara sıra açıp dinlerim; ama hiçbirini tam olarak sevmiyorum. Hayatımızdaki çoğu seçim, şarkı seçimimize benzer. Bir çok kriter belirleriz kafamızda. En uygununu bulmaya çalışsak da bulamayız; yine de içimize sinene içimizi açarız. İnsanlara da açarız içimizi, şarkılara da.


  İnsanlar ve şarkılar arasında önemli bir fark vardır. İnsanlar değişir, şarkılarsa aynı kalır. Sevdiğiniz bir insanla yolarınızı ayırdığınızda, aklınızda kalan güzel anılar, o insanın bir zamanlar olduğu; sizin sevdiğiniz versiyonunun hatıralarıdır. Biz de değişiriz. Eskiden dinlediğimiz bir şarkıyı dinlerken, o zaman olduğumuz bizi düşünürüz. 


  İnsanlar ve şarkılar arasındaki, içimizdeki varoluşsal pislikten dolayı, bir benzerlik ise: ikisinden de eninde sonunda sıkılırız. Kendimizden de sıkılırız. Bazen sırf bu yüzden değişiriz. 


  Yazının bu kadar sıkıcı gideceğini düşünmemiştim. Biraz daha içi dolu yazmaya çalışacağım.


  Sevgili olan, evlenen ya da birbirinden hoşlanan iki insan, birbirlerini yüzde yüz beğendikleri için birlikte olmazlar. Bir kısmını kriterler karşılar, gerisini de diğer etkenler yamar. Arkadaşlıklarda da aynıdır. Aslında sevdiğimizi ya da sevmediğimizi söylediğimiz hemen her şey için geçerlidir bu. Şimdi iki önemli şeyden bahsedeceğim ve ikincisi...


  Birincisi: Bir şeyi sevmek için, önce o şeyle ya da kişiyle etkileşimde olmamız ya da en azından etkileşime girmiş olmamız gerekmektedir. Tanımadığımız bir insanı sevemeyeceğimiz, bilmediğimiz bir şarkıyı beğenemeyeceğimiz gibi. Kalbimdeki boşluğu hep hissediyorum. Önceleri bu boşluğa yamayacak birileri hep bulunmuştur.; ama çağladan sonra sanki boşluk şekil değiştirmiş gibi. Boşluğu kiminle doldurmam konusunda çok daha seçici halde geldim zamanla. Tabii boşluğun hissiyatı bu seçicilik arttıkça hafiflemedi. Bu yüzden boşluk hala can sıkıcı bir durumda.


  İkincisi ise... Bu durumu tanımlamak için kullanabileceğim bir kelime gelmiyor aklıma. Ben anlatayım, Belki ileride okursam aklıma bir kelime gelir (inşallah intihar etmeyip kurtulmuşsundur bu amk durumundan). Bir yerden başlayalım yazmaya. Maddeler halinde yazmak istiyorum.

 * Neyi istediğimi bilmiyorum.

 * Kafamda bir iş için, birisi için, hatta uyurken kurduğum hayaller için bile kriter belirleyemiyorum.

 * Önceki, prensipli kişiliğimden eser kalmadı. Önceden ne zaman bir prensibimi çiğnesem ya da çiğnemeye yaklaşsam kendimi kötü hissederdim. Şimdi sanki o kötü hissetme yükü altında boğulmuş gibiyim.

 * Sürekli bir tokluk yaşıyorum. En aç olduğum zamlarda bile sanki yeni yemek yemişim gibi önüme yemek konduğunda ya da yemek yediğimi düşündüğümde midem bulanıyor.

 * Önüne geçilemez bir boş vermişlik ele geçirdi beni.

 * Kimseyle konuşmak istemiyorum. Kendi düşüncelerimi de duymak istemiyorum. Hiç düşünmemek, hissetmemek istiyorum.

 * Güzel şeyleri unutmuşum bile. Bir yerlerde karşıma çıkmasalar hatırlayacağım bile yok. Önceki hafızamdan eser yok.

 * Hep enerjisiz ve isteksizim.


  Yani uzun lafın kısası ne tadım var ne tuzum. Bu amına kodumun karmaşık, boktan dünyasından siktir olup gitmek istiyorum. Ölümden sonra cehennemden korkuyorum. Cenneti ise herhangi bir şekilde kendime hak görmüyorum. Önceleri o çok korktuğum yok olup gitme fikrini şimdi ne kadar da çok arzuluyorum.


  Biraz müzik dinleyerek, düşüncelerden arınmak istiyorum. Beynimi uyuşturmak son iki yıldır yapabildiğim tek şey. 

Saat: 07.:11.

Yorumlar

Popüler Yayınlar