16 Eylül 2020. Saat: 06:39. 

  Bok gibi geçen dönemimin, bok gibi  olan sıradan ve boş bir anına daha hoş geldim. Bu günüm de bom boş geçti. Hiçbir şey yapmadım. Hemen hemen 12 saat önce uyandım zaten. Yani o saatten sonra yaralı bir şey yaptığımı pek hatırlamıyorum. Aptal aptal takılıp, şarkı bile bulamadan zamanımı geçiriyorum. İbrahim Ağabey'in 12 saat boyunca nasıl sıkılmadan lol oynadığını merak ediyorum. Hindistan cevizi - ananas karışımı meyve suyu aldım ve tadı bok gibiydi. İlk yudumda biraz okey gibi; sonrasında hemen bitsin diye hızlıca kafaya diktim. Gelecekteki ben bunu okursa alıp da içmesin yani amk.

  Çevirmenlik için iş ilanlarına falan baktım; oradan da ekmek çıkmaz bana. Thurisaz - Years of Silence bayağı güzel şarkı. Bu saatlerde hava cidden çok soğuk oluyor. Biz de maşallah bütün camlar açık takılıyoruz. Gün içerisinde az bile kalıyor bu kadar cam ama bu saatlerde göt donduruyor. 10 dakika önce falan gittim kalın eşofmanımı giyindim. Harbi soğuk yani.

  Dersler falan geldi bu gün aklıma. Spor da geldi. İki konuda da ayrı ayrı yıkıklıklarım var. Ama ikisi arasında şöyle bir fark var: derslerimde genel olarak kötüydüm, sporda ise çok iyiydim. Ben hayatımın bu son bir senesini nasıl başardım da bu hale  sokabildim? Sanki gözümü açıp kapayıp kendimi bu bitik durumda bulmuşum gibi. Bu bir senenin başlangıçlarına gidiyorum da: aşık olmamışım, istemediğim bir yerde değildim, babam ve diğer can sıkıcılıklardan uzaktaydım. Kalbimin boşluğu küçük bir yaraydı da sonradan mı genişledi diye düşünüyorum da... Yok be. Sanmam. Neyin, daha çok nelerin sebep olduğunu kesin olarak bilemiyorum. Belki de sadece böyle olmam için gerekli şartlar sağlanmıştır.

  Galiba son yazılarımda sürekli aynı şeylerden bahsettim ve bu durumu devam ettiriyorum.<- bu cümlenin sonuna nedense soru işareti koyma isteği geldi içimden. 

  Son birkaç gündür sınıfımdan Gökçe diye bir kızla konuşuyorum. İyi kalpli ve nazik bir kız. Yani hiç değilse benimle öyle konuşuyor. Yazma sebebim bu değil tabii. Normal şartlar altında Gökçe'yle konuşmam. Kötü birisi olduğundan değil. Sadece çok fazla paylaştığımız ortak değerlerin olduğunu sanmıyorum. Beni düşündüren nokta ise şurası: acaba Gökçe'yle, Serra'nın arkadaşı olduğu için mi konuşuyorum? Serra ile herhangi bir konuşma hedefim yok. Ama farkında olmadan o yolda ilerlemeye mi çalışıyorum avaba? Hadi buna da neyse. Bütün bunların içimde oluşturduğu tek bir his var: kalbimin boş olduğu ve bu boşluğu doldurmak için duyduğum büyük arzu. 

  Vega - Serzenişte çalıyor. Bir an gözlerimi kapadım ve bir anıma gittim: Atakule'nin oradaki adını bilmediğim AVMden kulaklıklarımı almış eve doğru yürüyorum. O yokuşu nasıl indiğim geliyor aklıma. 150 lira mı ne vermiştim kulaklığa. Bütün param da oydu zaten :DD. Tabii birkaç gün önce makarna stoğumu yapmıştım. Bursun yatmasına da tahminimce 10 gün falan vardı. Yani paraya çok da ihtiyacım yoktu. Sonra bir sabah halam aradı. 1 ya da 2 saat sonra babaannemin geleceğini ve onu karşılamam için otogara gitmemi söyledi. Tabii benim ne param, ne de toplu taşıma için kullanabileceğim kartım vardı. Halama paramın olmadığını söylediğimde bayağı şaşırıp bir şekilde para yollamıştı da babaannemi almıştım otogardan. Babaannem sağolsun Sivas'tan 10 çuval yük getirmişti. O yükleri eve getirmek ayrı dertti eve çıkartmaksa apayrı bir dertti. Tabii o zaman taşıdığım yüklerin, şu anda temel ihtiyaçlarımı karşıladığım materyallerin neredeyse tamamı olduğunu söylemeden geçmemem lazım.

  İbrahim Ağabey azar uygulamasını indirdi can sıkıntısından. Şuanda eğleniyor kendince. Oradaki bazı aptal orospu çocuklarını düşünüyorum. Aslında neredeyse hepsinin amacı aynı: kız düşürmek. Ama bir kesim var ki çok kafamı kurcalıyor. Ya bu yaşlı dayılar. Bu orospu çocuklarının alet çalışıyor da mı takılıyorlar böyle mecralarda anlamıyorum. Düşüncem şu yönde: belirili bir yaştan sonra işleri bitiyor ama o kahrolasıca cinsiyet açlıkları bitmiyor. Elde edemediklerinde de nasıl pislikleşiyorlar öyle. Mesela: bir tecavüz olayı gördüklerinde suçladıkları kesinlikle kadınlar oluyor. Çünkü bu pislikler elde edemedikleri şeylere bok atmayı adet edinmişler. 

  Ayten Alpman - Ben Böyleyim = 10 numara şarkı.

  Bir iyi  oluyorum bir kötü oluyorum. Cidden anlayamadım. İyi durumum her ne kadar kısa sürüp, çok coşkulu geçmese de birden gelip şaşırtabiliyor insanı. Mesela az önce kendimi çok kötü hissedip,  Esma'ya mesaj attım; sonra saçımı arkadan bağlasam nasıl olur diye telefonumun ön kamerasından bakarken fotoğrafı çekip yaren ve Ayşegül'ün olduğu gruba atarken buldum. Çok tuhaf. Kendimi biraz, genellikle eleştirdiğim meşhur "ilgi kaşarı" kitleye benzettim ve kötü  hissediyorum. Ama sıkıntı yok. Öyle bile olsam, yabancı bir iyi ruh hali durumu da olsa bitik hissettirmiyor.

  Yine İnstagram'a takılmaya başladım. Yazıyı gereksiz uzatmaya gerek yok. Zaten yazacak bir şeyim olsa İnstagram'a takılmayıp yazardım. Şam kaçtı.

  16.09.2020. Saat: 08:14.

Yorumlar

Popüler Yayınlar