Kötü hissediyorum. Zaman çok hızlı geçiyormuş gibi geliyor. Daha dünün üzerinden 4 yıl geçmiş. 1 sene öncesi için konuşmaya bile korkuyorum. Belirsizlik gözlerimi dolduruyor. Ağladıktan sonra hep pişman oldum ama; bu sebepten ağlamayacağım. Ağlamamak da öyle can acıtıyor ki...

  20 Temmuz 2020. Saat: 05:58. 

  Zaman çok hızlı akıyor. Sanırım bazı şeyleri elde edemediğim için geçmemesini istiyorum zamanın. Nedir bu bazı şeyler? Hayat arkadaşım, gerekli gördüğüm bilgi seviyesi ve görevlerin düzenli olarak yerine getirilmesi sanırım şuan için yeterli.

  Ne istediğimi bilmiyorum. Aklım yine Çağla geliyor. Artık bilinçaltımda çaresizlik silahı gibi yer edinmiş. 

  Çok düşünmüyorum. Uzun zamandır böyle. Bu hale nasıl geldim bilmiyorum ama hiç hoş değil. Özellikle de önceden çok düşünen ve çok düşünmekten memnun olan hatta zevk alan biriyseniz. Bir otun yaşamıymış gibi tat veriyor şuanki halim. 

  İlk kez dinleyip beğendiğim, hastası olduğum şarkıların üzerinden bile çok zaman geçmiş. İki yıl geçmiş. İnşaatta çalıştığım senenin yazında dinlediğim şarkıları geçen yaz dinledim sanıyorum. Ama, o şarkıları ilk dinlememin üzerinden 2 yıl geçmiş. 1 yılım kayıp. Kim ne derse desin 1 koca yılım kayıp. Hiç hoş değil. "HOŞ" kelimesi bile hoş değil artık.

  İbrahim Ağabeyim çok saçma şekilde davrandı bu gün bana. Dün oyunda birisi ona küfür etmişti. Oyun sonu Tunç Ağabey'i beğendiğini söyledi. Ben de şaka olsun diye "Garen anana sövmüştü ben de onu beğeneyim." dedim. Birden "bu şakalar hiç sevmediğim şakalar, ben böyle şakalardan hoşlanmam" gibi konuştu. Ben de geri durmadım. Çünkü şaka olsun diye annesine sövmemiştim. Tunç Ağabey de beni savundu. Sonra "Ben çıkıyorum" dedi ve oyundan ve sohbet odasından çıktı. Bu gün ise telefonla aradım açmadı ve geri de dönmedi. Tunç Ağabey de oyundan yazmasına rağmen cevap vermemiş. Oyunda olduğunu da gördüm. 

  Uzun lafın kısası: Ben böyle bir tepkiyi hak etmedim. Başkası yapsa çok da umrumda olmaz ama İbrahim Ağabey'in yapmasına çok kızdım. Başka bir açıklaması olduğunu düşünmek istiyorum. Aksi durum hiç de iç açıcı değil.

 Kısa bir aradan sonra yazmaya devam ediyorum. Saat: 06:28.

  Çağlayla konuşmayı bitirdikten sonra, gözümün önüne çıkmaması için, her şeyi silmiştim. Ondan öncesini bile. Whatsapp'ta o kadar çok konuşmuştuk ki mesajları silme tuşuna bastığımda 3 küsür saat sürecek dediği için uygulamayı kökünden kaldırmıştım. Yani onunla ilgili olan ya da olmayan ne kadar şey varsa adeta söküp atmaya çalışmıştım. Bir nevi başarılı da oldum. Önceden onun hakkında çok şey bilirdim. Ya da bildiğimi sanardım... Şimdi ise birkaç kalıntı var.

  Bu olaylardan sonra çok pişman oldum. Onun hakkında sildiklerim yüzünden değil de, pireye kızıp yaktığım yorgana içim gitti daha çok. Bir sürü anımı attım çöpe. Bu yüzden bende bir unutma, kaybetme korkusu başladı diyebilirim. Resimleri ve videoları adeta bir istifçi gibi silmemeye, tutmaya başladım. Küstüğüm insanlarla olan her şeyi tabii ki de sildim. Yaren'le küstüğümüzde sildiğim medyanın bir kısmını onun aracılığıyla geri aldım tabii.

  Şimdi aklımdaki soru şu: İbrahim Ağabey ile arkadaşlığımızın sonuna mı geldik? Hayatımın bir bölümünü daha mı çöpe atacağım. Bu bölüm Benim için çok önemli aslında. Şu anda sahip olduğum en önemli geçiş dönemini barındırıyor içinde. Bu zamanda Çağla da var, Lara da, Adalardaki kız da, İslam'ı öğrenme dönem(ler)im de. Kısacası çok şey var. Önümdeyse fazla seçenek yok. Küsersek yapacak 2 şey var. Birincisi: Fotoğrafları silmem ve her gördüğümde tadım kaçar. İkincisi: Fotoğrafları silerim ve büyük bir bölümü unutmaya çalışırım.

  Bilmiyorum. Sanırım zamana bırakıp neler olacağını görmekten başka kaçar yol yok.

  Şamil out. Saat: 06:44. Çalan şarkı: Lacrimas Profundere - Diotima.

Yorumlar

Popüler Yayınlar