9 Haziran Salı 2020. Saat: 07:14.
Selam. Vega - Ankara çalıyor. 2 şişe Beypazarı'ndan sonra midem yanmaya başladı. Mora: diğer yazılarımdaki kadar bitik değil; fakat her zamanki gibi: güzel de değil. İbrahim Ağabey, İnstagram'dan yolladığım gönderiye mesaj attı. Sabah namazına kalkmış. Ne güzel. Allah kabul etsin. Bir de bitik ben var: aylardır adam akıllı namaz kılmayan.
Bu gün bir film izledim. Adını bilmem. Johnny Depp oynuyordu. Kitap falan kovalıyordu diye özetlesem, daha sonra yazıyı okuduğumda hatırlarım. Film, başlarda güzel gelmişti. ortalarda biraz pis koktu, sonunda sıçtı. Johnny Depp oynuyordu, kitaplar vardı, seyyah vardı, Johnny Depp oynuyordu (!) yani güzel başlamıştı. Filmin sonunda adamın şeytanı sikeceğini nereden bilebilirdim ki? Söylemek istediğim şey şu: kitaplar, Avrupa ülkeleri, filmin getirdiği merak; bunlar ilk başlarda, beni kendine çeken şeylerdi. Biraz düşününce: normalde de kitaplar beni kendine çeker. Kitapçılar hep cazip gelmiştir. Mağazanın dekorundan, çalışanlardan, ışıklandırmadan dolayı değil tabii. Yani en azından beni çeken şeyler bunlar değil. Kitaplar. Süslü, sade, önceden duyulmuş, duyulmamış, duyulmuş ama farklı dilde olan kitaplar. çok ilgi çekici oluyorlar. Çözdüğüm şey ise şu: onları bu kadar cazip yapan aslında dış etkenler değil; barındırdıkları giz. Necis kucağıma sıçradığı için biraz ara veriyorum (salak fail zıpladığı için taştaşlarım ağrıyor). Şutladım geldim. Kitapları açıp okumaya başladığım zaman, giz perdesi aralanıyor. Şuana kadar okuduğum (hatırladığım kadarıyla) 1 kitap hariç (Madalyonun İçi) bütün kitaplar, okudukça kendinden soğutuyor. Bunun genel "soğumuşluk"umla alakası nedir bilemem tabii. Aslında yaptığım genelleme biraz yanlış oldu. Çok uzatılmaması kaydıyla, olay anlatan romanları hoş ve sürükleyici buluyorum. Elbetteki fikirlere yer verilecek bir romanda; yoksa biraz kof olur. Ama fikirlere ayrılan kısım, olaylara ayrılanın önüne geçince kitaptan soğuyorum. Neyse. Konuyu "insanları da kitaplara benzetiyorum: giz perdesi aralandıkça, cazibeleri kaybolmaya başlıyor"a bağlayacaktım; ama sıkıldım. Bu yüzden konu atlıyorum.
Genel "hedefsizlik" ve bıkkınlık durumundan gına geldi artık. Aşırı bunaltıcı geliyor. Her gün: günümü nasıl vasıfsız ve boş olanlar hariç, bir amaca ulaştırmayan işler yaparak geçirsem diye düşünerek ve sonunda düşündüklerimi uygulayarak geçiyor. Bildiğin her gün daire çiziyorum. Boşluk, serkeşlik, mutsuzluk, bunalmışlık ve bıkmışlık içinde geçen; bok gibi bir daire. Çıkmak istemeyi düşünmek bile, bir iş yapacakmışım düşüncesi barındırdığı için, tenime iğne batması hissini tetiklemeye yetiyor.
Keşke hiçbir şey hakkında fikir ayrılığına düşmesem insanlarla. Fikir ayrılıklarım olsun; olmasın demiyorum tabii. Fakat bilmesek bunu. Ya da bilsek de, konuşmasak hakkında. Haklı olduğumdan kesin olarak emin olduğum bir konunun aksi iddaa edilince, haklı olduğumu kanıtlamaya çalışmak düşüncesi bile bıkkınlık, bunalmışlık (özellikle bu) ve yorulma hissi veriyor. Keşke bir sussak da sadece işimize baksak. Tartışma olacaksa, olmadan dağılsak. Ya da konuşmayı bıraksak. Ya da konuyu doğal bir biçimde değiştirsek; sırf tartışmadan kaçınmak için yapılan aptalca konu değiştirmelerinden değil.
Markette görür görmez aldığım, babam yerken otlandığım, başladım mı bir günde bitirdiğim ve gördüklerinde arkadaşlarımla paylaşmak istemediğim (genellikle paylaşmamazlık yapmam; ilk defa bile isteye paylaşmadım diyebiliriz) bademden beni soğutan ne? Yıllardır yaptığım, yapmaktan neredeyse tek zevk aldığım, beni güçlendiren, kendimi güçlü hissettiren, neredeyse her hayalimde yer verdiğim spordan soğutan, düşünmesi bile yorucu gelen bir şeye dönüştüren neydi? Eskiden izlediğim türde animeleri artık izlememeyi anlıyorum ve çok doğal karşılıyorum. Zaman geçti, zevklerim değişti, ben değiştim. Ya ne kadar doğrudur ne kadar yanlıştır tartışılır ve bilinmez ama benim şöyle bir görüşüm var: (daha önce de dile getirdiğimi düşünüyorum) sevmediğim, hoşlanmadığım, beni huzursuz ve mutsuz hissettiren, bıkkınlık getiren şeyler sanki üst üste geldi. Hepsi üst üste gelmedi ama hakkı sayılır bir dize olayı atlatamayınca, ardından gelen ufak tefeklikler de yıkıcı darbe etkisi bıraktı.
Velhasıl: şuanda moralim bok gibi, düşüncelerim dağınık, dikkati verebilme sıfır, aynı bok, vesaire vesaire...
Moralim: yazmaya başladığım zamankinden daha bozuk bir durumda. Düşünmek de sikiyor. Yazmak için derli toplu düşünmek gerek diye düşünüyorum. E haliyle bu da sikiyor.
Ben kapatıyorum ya. Uyku çok da bastırmadı. Kalan zamanımı ya video/dizi/film izleyerek geçiririm ya da oyun oynayarak. Hangisini isterse paşa gönlüm.
Ulan acaba bu hallerim geçecek mi bir gün? İleride okumak için yazıyorum bunları. Bazen başkaları da okusun diye yazmışım izlenimi verdiğim yazılarım var ama bunu yapma sebebim: olur da ileride bir değişim yaşarsam ve bunun üzerinden biraz zaman geçerse, (inşşşşallah) şu zamanlarda ne hissettiğim, tuh halimi anlayabilmek. Acaba değişirim de okur muyum bunları. Yalan yok içimde şöyle bir korku var: ulan ya aradan uzun zaman geçer, ben bunları okursam ama hala aynı durumda olursam? Zaten bu durum 2-3 sene gibi uzun bir zaman dilimine yayılırsa, hayatta başarısız olmuş olma ihtimalim çok yüksek. Ulan hem başarısız olsam hem de ruh halim şimdiki gibi olsa ne kötü olur lan. Tamam başarısız olayım olmasına da, bari kafam rahat olsun. Neyse. Haydi bakalım. Gaybın bileni Allah'tır. Bakalım neler olacak :d.
Saat: 08:14.
Yorumlar
Yorum Gönder