Uyandık (sonunda)



  Bu sabah 07:30'da kalkınca, akşam 20:00 gibi anca uyanabildim. Aslında uyanmaya niyetim yoktu ama iki kalfımdaki ağrı da beni rahat bırakmadı. Babaannemle yemek yedim ve saat 20:58. Birazdan İbrahim Ağabey ile oyuna girmeyi planlıyorum. Az önce aradım ve yemek yediğini söyledi. Onunki büyük ihtimalle akşam yemeğidir.

  Blog işini (benim için daha çok yazma işini) devamlı olarak yapmayı düşünüyorum, ama hayatımda en son neyi düzenli olarak yaptım hatırlamıyorum. İbrahim Ağabey aradı konuştuktan sonra yazmaya kaldığım yerden devam edeceğim.

  Geldim. Saat 21:24. İbrahim Ağabeyle hal hatır konuşması gibi normal başlayan konuşmamız, fikir ayrılığı tartışması olarak şekillendi ve tatsız bir hal aldı. Farklı bakış açıları ve görüşleri dinlemeyi, okumayı ve insanlarla konuşmayı severim. Fakat konu, üzerine düşünüp, belli süreçlerden geçerek karar kıldığım bir mevzu üzerinde fikir ayrılığına düşmek olunca, tadım kaçıyor. Tartıştığımız konu (şuanda korona virüs nedeniyle, bundan önce de gelenek usulü verilen) sela idi. Ben selaların aykırı ve yanlış şeyler olduğunu düşünüyorum. Bana tamamen bir tasavvuf ürünüymüş gibi geliyorlar. Anlamına baktığımızda içinde bulundurduğu bazı ögeler, seladan hoşlanmama için yeterli nitelikte. Bu ögeler: Allah'ın habibi, Allah'ın arşının nuru ve öncekilerin ve sonrakilerin efendisi. Allah'ın habibi ne kadar çirkin bir benzetmedir. Allah kullarına elbet değer verir fakat onlardan sevgili edindiğini söylemek Allah'a karşı yapılan bir saygısızlık olarak geliyor. "Allah'ın arşının nuru" bu benzetmeyi neye dayanarak yaptıkları hakkında çıkarımlarım dışımda elimde bir şey yok. "Öncekilerin ve sonrakilerin efendisi" benim görüşüme göre Muhammed peygamber sadece bir PEYGAMBER idi, geçmiştekilerin efendisi sadece Yüce Allah olmuştur ve gelecektekilerin de efendisi yine sadece Allah olacaktır.

  İbrahim Ağabey selanın kötü bir anlam taşımadığını, söyleyenlerin sadece peygamberi takdir ettiğini ve onayladığını düşünüyor. Bana kalırsa bu düşünce çok sığ ve birçok şeye izin verebileceğinden, zaralı bir düşünce. Selanın yapılma amacını, peygamberi ilahlaştırma yolunda atılan adımlardan sadece biri olarak görüyorum. Geçmişten günümüze gelen sela adetinin nasıl ortaya çıktığını ve yayıldığını biraz araştırdım ve düşüncem değişmedi. geçmişteki Müslüman uygarlıklarının İslamiyet'i anlayışı eksik ve hatalı gelmiştir hep. E bu sela da o anlayışın bir ürünü değil mi?

  İslamiyet'i kabul eden devletler, hem ayranım dökülmesin hem devamını biliyorsunuz siz bir politika izledikleri için, Müslüman olduktan sonra savaşmaya devam etmiş, kardeşlerini öldürmeye devam etmiş ve kendi çıkarları uğuruna din adına fetva verdirtmişlerdir. Bu fetva verdirtme ve istenilen fetva verilmeyince yetkili din adamının görevden alınması anlayışının yanı sıra, iyi niyet ve kafasızlık mı yoksa yine aynı amaçlarla mı yapılmış olduğunu bilmediğim bir şey daha var. İslamiyeti kabul eden ilk Türk devletlerinin, İslamiyetin yanı sıra Araplığı, cahilliği ve müşrikliği de kabul etmiş olmaları. Şuanda "SÖZDE" Müslümanların, İslam diye uyguladığı ve bu uygulamaların kapsadığı sela da dahil olmak üzere daha nice şey yine bu insanların bazı şeylere izin vermesi ya da yanlış anlaması ya da bilerek göz ardı etmesi dolayısıyla günümüze cereyan etmiştir. Böyle olmakla kalmayıp, her geçen gün bu safsata ve aptallıklara bir ya da daha fazlası daha ekleniyor.

  Bu bilgiler ışığında sela ve türevlerine arkadaşça ya da hoşgörülü bir bakış açısıyla yaklaşmak benim için imkansız bir hal alıyor. Zoruma giden kısım ise, İbrahim Ağabey'in gerçek İslam'ı bilmesi, fakat bu safsatalara baş kaldırmayacak kadar nazik ve hoşgörülü olması. Zamanında gözümü açıp, beni geleneksel İslam rivayetlerinden kurtaran da kendisidir zaten. Bu nedenle kendimi ona hep borçlu olarak görürüm. Bunun yanında, onunla zaman içerisinde gelişen arkadaşlığımız, görüş ayrılığına düştüğümüzde moralimi ciddi anlamda bozuyor.

  Görüş ayrılıkları, olması gerektiğinden dolayı, hep olacaktır. Fakat ben bu gerçeğe ayak uyduramıyorum. Görüş ayrılıklarından kastım " ben kırmızı severim, ben siyah severim" değil; böyle şeylere kafayı bile takmam zaten. Benim bahsettiğim görüş ayrılıkları öyle şeylerdir ki, birinin doğru olması, ötekinin yanlış olmasını gerektirir. Mesela bir kumanda pili hem pil hem de havuç olamaz. Verdiğim örnekteki tezatlık ne kadar fazla ise, benim, selanın kötü bir şey olduğunu söylemem ve İbrahim Ağabey'in olmadığını söylemesi arasındaki fark bu kadar fazladır.

  Konuşmalarda, tartışmalarda ve hayatın diğer dallarında inatçı bir kişiliğimin olduğunun farkına varalı uzun süre oldu. Farkına yeni vardığım şey ise: bu inatçılığımın yersiz olmayışı. Savunduğum şeyleri, birilerine ya da bir şeylere özenerek ya da bir gruba ait olmak için değil, bana rasyonel geldikleri için savunduğumu fark ettim. Bir konu üzerinde (yeni ya da eski olsun fark etmez) düşündüğüm zaman tarafsız olmaya çalışırım. Eskiden düşündüğüm bir konuyu tekrar düşünüyorsam da, geçmişte karar kıldığım şeyin tersini savunarak düşünüp bakarım, bu yolla bilgilerimin rasyonelliğini denemiş olurum. Bunu yapmamın bir çok nedeni var. Ama tahminimce en büyük sebep: her şeyi bilmediğimin farkında oluşum ve yeni şeyler öğrendikçe, eskiden karar kıldığım düşüncelerin, yeni bilgiler ışığında da rasyonel olup olmayışıdır.

  Bu taktiği uygularken, bazen farklı bir bakış açısından düşünebiliyor ve dolayısıyla kendimi tatmin eden şeylere ulaşabiliyorum. Tabii bunu yaptıkça, tatmin olma sıklığı da azalıyor çünkü daha önce düşündüğüm şey zibilyonuncu kez düşünülmüş ve çok sağlam hale gelmiş oluyor.

  Bunları yazarken aklıma bir şey geldi. Yine sela ve İbrahim Ağabey meselesiyle ilgili. Zamanında, İbrahim Ağabey ile, eskiden onların dükkanda çalışmış, pkk savunucusu birini konuşmuştuk. İbrahim Ağabey adamın düşüncesinin yanlış olduğunu, fakat adamın kendince haklı olduğunu söylemişti. İbrahim Ağabey'in pkklı birisine hak verdiğini duyunca allak bullak olup "Nasıl yani?" diye sormuştum. Bana, pkklı adamın, ona anlattıklarını anlattı. "Adamın söylemesine göre" o daha küçükken Türk askeri, onların köyüne gelmiş ve insanları dövüp zulmetmiş. O zamanlar için bu, benim için tamamen farklı bir yaklaşımdı. Konuyu orada kapattım ama üzerine düşünmey devam ettim. İlk başlarda ben de İbrahim Ağabey gibi, adamın yaptığını yanlış buldum ama yine de hak verdim. Sonuç olarak daha çocuksunuz ve birileri gelip annenizi, babanızı, arkadaşlarınızın ailesine ve belki sizi de zor bir süreçten geçiriyor. Sonra başkaları gelip bir şeylerin adı altında, o adamlara düşman olduklarını ve sizlere yardım edeceklerini söylüyorlar. Bu durumda adamın seçtiği yoldan daha mantıklı bir yol göremiyordum. Sonra bu konu üzerine daha çok düşününce, bakış açım değişti.(AMA HALA TATMİN EDİCİ BİR DÜŞÜNCEYE ULAŞAMADIM) Olayın sadece adamın anlattığı kadarını biliyor, inanıyor ve buna göre hüküm veriyordum. birincisi: hiç göremdediğim, tanımadığım bir adamın sözlerine neden inanayım? İkincisi: bu adam ve ailesinin hayatı bu olaydan sonra mı başladı? yani bundan önce ya da sonra TC ile ilgili hiç mi iyi bir söylem ya da hiç mi iyi bir hareketle karşılaşmadılar? İbrahim Ağabeylerin dükkanı İstanbul'da. Yani adam da, bir süre de olsa, İstanbul'da yaşamış olmak zorunda. Bu da demek oluyor ki: adam, doğduğu köyden uzaklaşıp, başka yerler görme şerefine nail olmuş. Ama gördüğü yerler, tanıdığı insanlar ve kendi kafasında düşündüğünü düşündüğüm şeyler, bakış açısında en ufak fark yaratmamış (belki daha da kuvvetlendirmiş). Şimdi, benim aklıma şu soru geliyor: bu ağabeyimiz, olaya başka açılardan bakmaya çalışmış mı? Bence hayır. Ona öğretilen şey ve yaşadığı ortam, yeterince tatmin edici gelmiş olmalı ki, kabuğundan hiç çıkmamış. Belirli bir süre olayın üzerinde düşününce bu kanıya varabildim (DEDİĞİM GİBİ TAM ANLAMIYLA TATMİN OLMADIM VE OLAYIN İÇİNİ DIŞINI TAM ANLAMIYLA BİLEN KADAR DA OLABİLECEĞİMİ SANMIYORUM). iBRAHİM Ağabey'in ise bu derece yorucu ve kafa karıştırıcı yolu seçmeyip, kendi bildiğinden vazgeçmeden, adama hak verdiğini düşünüyorum. Yine çok yumuşak ve hoşgörülü bir yaklaşım.

  Bu yazdığım uzun ve okuması yorucu olan paragrafın, İbrahim Ağabey'in bakış açısına güzel bir örnek olduğunu varsayıyorum.

  Şimdilik yoruldum ve yazmaya biraz ara verip, boş işlerle uğraşacağım.






                                                                                                                               16.04.2020
                                                                                                                               Saat: 22:36

Yorumlar

Popüler Yayınlar